YPkrnMFM.jpg

Duygudurum bozuklukları yaygın görülen psikiyatrik bozukluklar arasında yer almaktadır. Geçmiş zamanlarda “duygulanım bozuklukları” şeklinde tanımlanmıştır. Ancak “duygulanım” ve “duygudurum” sözcüklerinin farklı anlamlara geldiği tespit edildikten sonra “duygudurum” sözcüğünün kullanılması daha uygun bulunmuştur.

Duygulanım kişinin anılara, gelişen olaylara, fikirlere; öfke, mutluluk, üzüntü gibi duygusal geri dönüşler verebilme durumu olarak tanımlanabilir. Duyguların, gözlenebilen ve anlık dışavurumudur. Dışavurum söz, jest ve mimikler aracılığı ile yapılabilir. Duygudurum ise kişinin belli bir süre zarfında belli bir duygulanım içerisinde kalma halidir. Kişinin durumu başkaları tarafından fark edilebilir ya da kişi kendi durumunu kendi izah edebilir. Bu durum genellikle sık rastlanan ve kalıcı bir durumdur. Bir benzetme yapılacak olursa; duygulanım anlık bir sahne iken, duygudurum filmin genel atmosferi şeklindedir.

Duygudurum Bozukluğu Nedir?

Duygudurum bozukluğu kişinin enerji seviyesini, sosyal yaşantısını, duygusal durumunu ve karar verme süreçlerini etkileyebilen psikolojik bir sağlık problemidir. Duygudurum bozuklukları iki farklı ana başlık altında değerlendirilmektedir. Bunlar “majör depresif bozukluk” ve “bipolar bozukluk” şeklindedir. Bu iki bozuklukta gözlenen klinik tablolar mani ve depresyon halidir. Kişinin durumu bu klinik tablolara göre belirlenir. Depresyon, kişinin derin bir üzüntü halinde bulunması, günlük aktiviteleri sırasında yavaşlama, isteksizlik, değersiz ve yetersiz hissetme hali şeklinde tanımlanabilir. Mani ise bazı duyguların etkisi altındayken verilen aşırı reaksiyonlardır. Bu duygular; neşe, coşku, mutluluk, öfke ve üzüntü olabilir. Kişi mani halindeyken hareketlerinde hızlanma, düşünce ve konuşma hızında artış yaşanabilir.

Duygudurum Bozukluğu Nedenleri Nelerdir?

Duygudurum bozukluğu birçok etkenden kaynaklı meydana gelebilir. Temel olarak bu nedenler biyolojik ve psikososyal olarak ikiye ayrılabilir. Bunlar tek başına ya da birbirlerini etkileyerek hastalık etkeni haline gelebilir. Duygudurum bozukluğu nedenleri şu şekilde sıralanabilir:

BİYOLOJİK NEDENLER

  • Biyolojik aminler: Biyolojik aminler noradrenalin, dopamin ve serotonindir. Depresyon durumunda bu aminlerin düzeylerinde düşüş yaşanırken manide artış gözlenebilir.
  • Nöroendokrin değişiklikler: Hipotalamus, hipofiz, tiroid ya da adrenal bezler arasında yaşanan birtakım olumsuz durumlar depresyon ya da mani gibi duygudurum bozukluklarına neden olabilir. Bazı hormonlar ve kimyasal maddeler bu durumlardan etkilenerek artış veya azalma gösterebilir bu fizyolojik değişikliklerin yansıması psikolojik olarak gözlenebilir.
  • Kalıtımsal nedenler: Duygudurum bozuklukları kişilerde genetik yatkınlık ya da aile öyküsü bulunması halinde normal bireylerden daha sık gözlenebilir.
  • Kişisel yatkınlık: Huy ve karakter özellikleri ile duygudurum bozuklukları arasında ilişki kurulmuştur.
  • Beyinde yapısal bozukluklar: Beyinin çeşitli bölümlerinde kan akımında azalma ve damarlarda genişleme gözlenebilir. Bu durum duygudurum bozukluklarına neden olabilir.
  • Uyku bozuklukları: REM uykusunda bozukluklar, delta uykusunun azalması, uyku başlangıcının değişmesi duygudurum bozukluklarına ve depresyona yatkınlığa neden olabilir.
  • Biyolojik beden saati: Duygudurum bozuklukları, döngüsel oluşu sebebiyle biyolojik beden saatini düzenleyen melatonin hormonunda yaşanan değişiklikler ile ilişkilendirilmektedir.

PSİKOLOJİK NEDENLER

  • Çevresel stres: Yaşamsal olaylar ve stres duygudurum bozukluklarına neden olabilir. Kişinin yaşadığı kayıp ve ayrılıklar da nedenler arasında sayılabilir.
  • Hastalık öncesi kişilik: Obsesif kompulsif ve histrionik kişilik özelliklerine sahip kişilerde depresyon benzeri duygudurum bozuklukları oluşabilir.
  • Psikanalitik kuram: Bu kurama göre depresyonda bir sevgi eksikliği söz konusudur. Yaşamın erken dönemlerde anne-çocuk arasında kurulan sevgi bağının eksikliği bu duruma neden olabilir.
  • Benlik psikolojisi: Bu kurama göre benlik, 3 alanda ego amacı güder; değerli ve sevilen birisi olmak, iyi ve seven olmak, güçlü ve üstün olmak. Eğer bu olguların oluşması bir şekilde engellenirse kişi depresyona girebilir.
  • Bilişsel kuram: Çocukluk döneminde yaşanan deneyimler bazı temel bilişsel inanç ve düşüncelerin oluşmasına neden olur. Bu bilişsel düşünceler yanlış ya da hatalı işlenebilir ve bu durumda depresyon ortaya çıkabilir.
  • Davranışçı kuram: Kişiler yaşamları boyunca bazı davranışları dışarıdan gözlemleyerek öğrenirler, depresyonda bazı durumlarda öğrenilmiş bir çaresizlik durumu olarak tanımlanabilir.

Duygudurum Bozukluğu Belirtileri Nelerdir?

Duygudurum bozuklukları birçok semptom göstererek ortaya çıkabilir. Bu belirtiler kişiden kişiye değişiklik gösterebilir, ancak temel olarak ikiye ayrılabilir. Bunlar depresyon durumunda ortaya çıkan belirtiler ve mani durumunda ortaya çıkan belirtiler şeklindedir:

DEPRESYON DURUMUNDA ORTAYA ÇIKAN DUYGUDURUM BOZUKLUĞU BELİRTİLERİ:

  • Kederli, üzgün, çökkün bir ruh hali,
  • Çarpıntı, terleme,
  • Acı verici duygularda artış,
  • İlgi ve istekte azalma,
  • Kişinin sosyal yaşantısından uzaklaşması,
  • Bulantı ve kusma,
  • Yaşamdan ve eskiden hoşlandığı şeylerden zevk alamama hali,
  • Hareketlerde ve konuşmada yavaşlama hali,
  • Yorgunluk ve bitkinlik,
  • Ajitasyon,
  • Cinsel isteksizlik,
  • Düşüncelerde bulanıklık yaşanması,
  • Yetersizlik, değersizlik ve suçluluk hissedilmesi,
  • Ölüm düşünceleri,
  • Umutsuzluğa kapılma,
  • İştah bozuklukları, aşırı yeme ya da hiç yememe durumu, aşırı kilo kayıpları ya da alımı,
  • Uyku bozuklukları, uykuya dalma güçlükleri, gece uykudan sık uyanma hali,
  • Tipik sabah bunaltısı,
  • Kabızlık veya ishal,
  • Menstrüel düzensizlikler.

MANİ DURUMUNDA ORTAYA ÇIKAN DUYGUDURUM BOZUKLUĞU BELİRTİLERİ:

  • Temel belirti taşkın ruh halidir,
  • Konuşma ve hareketlerde hızlanma,
  • Düşünce ve benlik kabarması,
  • Aşırı hareketlilik ve bu nedenle bitkinlik hali,
  • Yüksek ses tonuyla hatta bağırarak konuşma,
  • İnsanlarla kurulan ilişkilerin kısa süreli ve yüzeysel olması,
  • Konuşma esnasında el, kol hareketlerinin çok sık kullanılması,
  • Konuşmada kelime oyunları, şakalar, konular arasında anlamsız geçişler,
  • Düşünce hızında artış,
  • Kimsenin yapamayacağı işleri yapacak güçte hissetme,
  • Kendini üstün ve yetenekli görme,
  • Coşku, öfori (aşırı mutluluk hali),
  • Zaman zaman öfke patlamaları,
  • Ara sıra ani duygu değişiklikleri gözlenebilir, örneğin kişi gülerken birden ağlamaya başlayabilir,
  • Uykuda ileri derecede bozukluklar yaşanabilir hasta günlerce uyumayabilir,
  • İştah artsa bile hasta yemek yiyecek fırsatı yaratamayabilir,
  • Cinsel dürtü kontrolünü sağlama konusunda güçlük çekme.

IMG_2035-scaled-1-1200x800.jpg

Dut ağacından elde edilen dut yaprakları, uzun zamandır çok yönlü kullanımı nedeniyle tercih edilen bitkilerdendir. İpek böceklerinin temel besin kaynağı olmanın ötesinde, bu yapraklar zengin bir tıbbi ve besin değerine sahiptir. Antioksidanlar ve çeşitli besin maddeleri ile dolu olan dut yaprakları, potansiyel sağlık faydaları ve mutfakta çeşitli kullanım yönleriyle dikkat çeker. Dut yaprağı hakkında daha ayrıntılı açıklama için okumaya devam edebilirsiniz.

Dut Yaprağı Nedir?

Dut yaprakları çeşitli uygulamaları ve besin değeri ile dikkat çeken bir doğal kaynaktır. Moraceae ailesine ait olan bu yapraklar, öncelikle ipek üretim sürecindeki ipek böceklerinin temel besin kaynağı olarak bilinir. İpek böcekçiliğindeki rolünün ötesinde, dut yaprakları potansiyel sağlık faydaları ve mutfakta kullanım esnekliği ile öne çıkmıştır. Vitaminler, mineraller ve antioksidanlar gibi besin maddeleri bakımından zengin olan dut yaprakları, genel sağlığa katkıda bulunur. Kültürel olarak, dut yaprakları geleneksel tıp sistemlerinde çeşitli sağlık sorunlarına çözüm sağladığına inanılan önemli bir rol oynar. Çay olarak tüketilsin, salatalara eklensin veya bitkisel formülasyonlarda kullanılsın, dut yapraklarının farklı mutfak ve tıbbi bağlamlardaki adaptasyon kabiliyeti, dut yapraklarını değerli ve ilginç bir bitkisel kaynak haline getirir.

Dut Yaprağı Faydaları Nelerdir?

Dut yaprakları çeşitli potansiyel sağlık faydaları sunar, bu da onları geleneksel tıp ve modern araştırmalarda ilgi odağı yapar. Dut yaprağı faydaları şu şekilde sırlanabilir:

  • Kan Şekerini Düzenleme: Araştırmalar, dut yapraklarının kan şekerini düzenlemede yardımcı olabileceğini, bu nedenle diyabeti olan bireyler için faydalı olabileceğini öne sürer.
  • Antioksidan Özellikler: Dut yaprakları, klorojenik asit gibi bileşikleri içeren antioksidanlar bakımından zengindir. Antioksidanlar, oksidatif stresle mücadeleye yardımcı olarak kronik hastalık riskini azaltabilir ve genel sağlığı destekleyebilir.
  • Kalp Sağlığı: Beyaz dut yaprağı faydaları arasında kalp sağlığını desteklemesi de vardır. Dut yapraklarındaki antioksidanlar ve biyoaktif bileşikler, kan basıncını düşürmeye ve kolesterol seviyelerini azaltmaya yardımcı olarak kardiyovasküler sağlığa katkıda bulunabilir.
  • Anti-İnflamatuar Etkiler: Dut yaprakları, vücuttaki iltihabı azaltmaya yardımcı olabilecek anti-inflamatuar bileşikler içerir. Bu da iltihapla ilgili durumlara fayda sağlayabilir.
  • Besin Bakımından Zengin: Dut yaprakları, genel sağlığa katkıda bulunan temel vitaminler, mineraller ve diğer besin maddelerini içerir.
  • Kilo Yönetimi: Bazı araştırmalar, dut yaprak özlerinin, şekerin emilimini engelleyerek ve tokluk hissini destekleyerek kilo yönetiminde rol oynayabileceğini öne sürer.
  • Geleneksel Tıp Uygulamaları: Geleneksel tıp sistemlerinde dut yaprakları, solunum sorunları, eklem ağrıları ve sindirim sorunları dahil olmak üzere çeşitli sağlık sorunlarına çözüm bulmak için kullanılır.

Dut Yaprakları Nasıl Kullanılır?

Dut yaprakları çeşitli şekillerde kullanılabilir, hem mutfakta hem de tıbbi anlamda çeşitli olanaklar sunar. Dur yapraklarını nasıl kullanabileceğinizle ilgili birkaç yöntem şu şekilde sıralanabilir:

  • Çay Yapımı: Kurutulmuş veya taze yaprakları sıcak su içinde demleyerek rahatlatıcı bir çayı hazırlayabilirsiniz. Arzu ederseniz tat için bal veya limon da ekleyebilirsiniz. Bu çay sadece ferahlatıcı değil, aynı zamanda potansiyel sağlık faydaları da sağlayabilir.
  • Mutfakta Kullanım: Taze dut yaprakları yiyecekleri sarmak için kullanabilir. İnce doğranmış yaprakları salatalara ekleyerek besin değerini artırabilirsiniz ve benzersiz bir lezzet elde edebilirsiniz. Pişmiş dut yaprakları, üzüm yaprakları veya lahana gibi sarma yapımında da kullanılabilir.
  • Takviyeler: Kapsül veya öz gibi çeşitli formlarda bulunan dut yaprak takviyelerini, potansiyel sağlık faydaları için alabilirsiniz. Ancak herhangi bir takviye programına başlamadan önce önerilen dozaj talimatlarını takip etmek ve bir sağlık profesyoneline danışmak önemlidir.
  • Topikal Uygulamalar: Topikal uygulamalar da yaş dut yaprağının faydaları arasındadır. Ezilmiş dut yaprakları, cilt durumları veya böcek ısırıklarına topikal olarak uygulanabilir. Ancak yaygın kullanımdan önce olumsuz bir reaksiyon olup olmadığını kontrol etmek için bir yama testi yapmanız daha iyi olabilir.
  • Geleneksel Tıp Formülasyonları: Bazı geleneksel tıp sistemlerinde, dut yaprakları, belirli sağlık sorunlarına çözüm bulmak için bitkisel formülasyonlarda kullanılır. Doğru kullanım konusunda rehberlik için bir uzmana danışabillirsiniz.
  • İpek Böcek Yetiştirme: Eğer ipek böcekçiliği ile ilgileniyorsanız taze dut yapraklarını ipek böceklerinin temel besin kaynağı olarak kullanabilirsiniz.
  • Smoothie: Taze dut yapraklarını smoothie veya sulara ekleyerek besleyici bir takviye yapabilirsiniz.
  • Toz Formda: Kurutulmuş dut yapraklarını toz haline getirerek çeşitli yemeklere ekleyerek kullanabilirsiniz.


 

Sık Sorulan Sorular


 

Dut yaprağı halk arasında sıklıkla kullanılan besinlerden biridir. Bu yaprak hakkında sık sık merak edilen soruları ve yanıtları metnin devamında bulabilirsiniz.

Kuru Dut Yaprağının Faydaları

Kurutulmuş dut yaprakları çeşitli potansiyel sağlık faydaları sunar ve yüzyıllardır geleneksel tıpta kullanılmaktadır. Kuru dut yaprağının faydaları şu şekilde sınırlanabilir:

  • Kolesterol Yönetimi: Dut yaprakları, kolesterol seviyelerini düşürme potansiyeline sahip olabilir. Araştırmalar, yaprakların LDL kolesterolü (kötü kolesterol) düşürebileceğini, aynı zamanda HDL kolesterolü (iyi kolesterol) artırabileceğini göstermektedir.
  • Zengin Besin Kaynağı: Kurutulmuş dut yaprakları, C vitamini, K vitamini, demir ve kalsiyum gibi çeşitli vitamin ve minerallerin iyi bir kaynağıdır. Bu besinler, genel sağlık için önemlidir ve çeşitli vücut süreçlerinin uygun çalışmasına katkıda bulunabilir.

Siyah Dut Yaprağının Beyaz Dut Yaprağınından Farkı

Her ne kadar beyaz dut yaprağı ve siyah dut yaprağı faydaları benzer olsa da besin profilleri ve potansiyel terapötik özelliklerinde de farklılıklar vardır. Bu farklılıklar şu şekilde sıralanabilir:

  • Lezzet ve Görünüm: Siyah dut yaprakları genellikle beyaz dut yapraklarına göre daha koyu renkte olup beyaz dut yapraklarının daha açık yeşil veya beyaz renklerine kıyasla belirgin bir renge sahiptir. Tat da bir miktar farklılık gösterebilir.
  • Besin İçeriği: Siyah ve beyaz dut yaprakları arasında besin içeriğinde farklılıklar olabilir. Farklı çeşitler, vitaminler, mineraller ve diğer biyoaktif bileşiklerin bir miktar farklı olmasına neden olabilir.
  • Kimyasal Bileşim: Her iki tür de DNJ gibi bileşikleri içerse de, bu bileşiklerin konsantrasyonu ve diğer biyoaktif maddeler siyah ve beyaz dut yaprakları arasında değişebilir.
  • Coğrafi Dağılım: Siyah dutlar batı Asya ve güneydoğu Avrupa’ya özgüdür, beyaz dutlar ise kuzey Çin’e özgüdür. Coğrafi köken, yapraklarda bulunan belirli bileşenleri etkileyebilir.
  • Geleneksel Kullanımlar: Siyah ve beyaz dutlar, geleneksel tıpta ve kültürel uygulamalarda çeşitli amaçlar için kullanılmıştır ve belirli uygulamalar bölge ve geleneğe bağlı olarak değişebilir.

Dut Yaprağı Çayı Faydaları

Dut yaprağı çayı, dut ağacının yapraklarından elde edilen ve çeşitli sağlık faydaları sunan bitkisel bir içecektir. Antioksidan açısından zengin olduğundan serbest radikalleri nötralize ederek genel hücresel sağlığı destekler. Çayın kan şekerini düzenleme özellikleri, karbonhidrat sindirimini inhibe ederek diyabet yönetimine katkıda bulunabilir. Kolesterol düşürme özellikleri kardiyovasküler sağlığa destek sağlar.Ayrıca çay sindirim sağlığını destekler, hazımsızlık ve kabızlıktan kaynaklanan rahatsızlığı hafifletebilir. Genel olarak dut yaprağı çayı faydaları genel sağlığın üzerinde olumlu etkilerde bulunur. Dut yaprağı çayını dengeli bir diyetin bir parçası olarak dahil etmek, sağlığı doğal bir şekilde güçlendirmenin ferahlatıcı bir yolunu sunabilir.

Dut Yaprağının Yan Etkileri Nelerdir?

Dut yaprağı önerilen miktarlarda tüketildiğinde çoğu insan için güvenli kabul edilse de, özellikle belirli durumlarda olası yan etkilere karşı dikkatli olmak önemlidir. Dut yaprağının olası yan etkileri şu şekilde sıralanabilir:

  • Hipoglisemi Riski: Dut yaprağı kan şekerini düşürebilir. Diyabet veya kan şekerini düşüren diğer durumlar için ilaç alan bireyler, bu maddelerin bir araya gelmesi durumunda hipoglisemi riskiyle karşılaşabilir.
  • İlaç Etkileşimleri: Dut yaprağı, diyabet, kan basıncı ve kan pıhtılaşması gibi belirli ilaçlarla etkileşime girebilir. Özellikle ilaç kullanımı söz konusu ise bir sağlık profesyoneliyle danışmak önerilir.
  • Alerjik Reaksiyonlar: Bazı kişiler dut yapraklarına alerjik olabilir ve kaşıntı, döküntü veya solunum zorluğu gibi semptomlara neden olabilir.
  • Sindirim Sorunları: Bazı durumlarda dut yaprağı tüketimi hafif sindirim sorunlarına, özellikle yüksek dozlarda şişkinlik veya ishale neden olabilir.
  • Böbrek Sorunları: Dut yaprakları böbrekleri etkileyebilecek bileşenler içerir. Var olan böbrek sorunları olan bireyler, dut yaprağını diyetlerine dahil etmeden önce bir sağlık profesyoneli ile görüşmelidir.

Dut yaprağına bireylerin tepkilerinin farklı olabilir ve birçok kişinin sıralanan yan etkileri yaşamadan dut yapraklarından faydalanabilir. Ancak önceden mevcut sağlık sorunları olan veya ilaç kullanan kişiler, dut yaprağı takviyelerini veya tüketimini önemli ölçüde artırmadan önce dikkatli olmalı ve profesyonel tavsiyesi almalıdır.

 


c3BhAIR0.jpg

Son yılların popüler diyet akımlarından biri olan Dukan diyeti, Fransız pratisyen hekim Dr. Pierre Dukan tarafından geliştirilen bir diyet modelidir. Yüksek protein ve düşük karbonhidrat içeriği ile özellikle zayıflama üzerine etkili olduğu düşünülen bir diyet şeklidir. Tasarladığı diyet modeliyle hastalarının kilo verdiğini gören Dukan, 2000 yılında gözlemleri sonucunda yazdığı “Dukan Diyeti” adlı kitabını yayınladı. 32 ülkede yayınlanan ve çok satanlar listesine giren kitap Dukan diyetinin dünya genelinde bilinen bir diyet şekli olmasını sağladı. Dukan Diyeti, farklı aşamalardan oluşan ve yüksek düzeyde çaba gerektiren bir diyet şeklidir. Ketojenik diyet ile benzer noktaları olması dikkat çekici olsa da ketojenik diyete göre daha fazla yağ ve nişastalı olmayan sebze ve meyve tüketimine müsade eden bir beslenme düzenidir.

Dukan Diyeti Nedir?

Dukan diyeti Fransız doktor Pierre Dukan tarafından tasarlanan yüksek protein ve düşük karbonhidratlı bir beslenme planıdır. Avcı toplayıcı toplumlardaki yemek yeme şeklini örnek alan bir beslenme şeklidir. Kilo kaybına katkıda bulunması ile ön plana çıkan bu beslenme şekli üzerinde çok sayıda olumlu veya olumsuz görüş bulunmaktadır. Vücudun ihtiyaç duyduğu besin maddelerinin tamamını sağlanmamasından kaynaklı olarak diyetin faydaları ve zararları arasında fikir ayrılıkları bulunur.

Dukan diyeti uygulanması halinde kişilerin yüksek proteinli yiyecekler yemesi karbonhidrat ve yağ alımını ise azaltması gerekir. Paketlenmiş gıdalar yerine doğal gıdalar tercih edilmeli ve günlük fiziksel aktivite miktarına dikkat edilmelidir. Dukan diyeti uygulanması halinde diyette izin verilen 100 yiyecek kitapta veya doktorun resmî sitesinde yayınlanmıştır. Bu gıdaların 68 saf protein kaynağı olurken 32’si ise sebzeden oluşur. Bu beslenme şekliyle yağsız yüksek proteinli yiyeceklerin düşük kalorili olması bir avantaj olarak düşünülür. Diyet kapsamında protein tüketimiyle kişilerin kendilerini daha uzun süre tok hissetmesini sağladığı ve protein sindiriminde daha fazla enerji kullanılmasından dolayı vücudun gündelik hayatta daha fazla kalori yaktığı görüşleri öne sürülür.

Dukan Diyeti Nasıl Uygulanır?

Dukan diyeti kişinin yaşına, kilo verme geçmişine ve diğer faktörlere göre gerçek kilo olarak hesaplanan kilo değerine ulaşılması üzerine şekillendirilir. İdeal hesaplamalar yapılması ardından diyeti oluşturan 4 aşamaya geçiş yapılır. Dukan diyeti aşamaları aşağıdaki şekilde açıklanabilir:

  • Atak aşaması: Atak aşaması bir diğer adıyla saldırı aşamasında diyet listesi kapsamında verilen saf protein gıdaların tüketilmesinden oluşur. Yoğun protein tüketimi ile kişilerin hızlı bir şekilde kilo vermesi hedeflenir. Protein tüketiminin metabolizma hızını artırıcı etkisi olabileceği düşüncesiyle ilk aşama tasarlanmıştır. Diyet uygulamaya başlayan kişilerde ilk aşamada kilo kaybı görülür. Karbonhidratın kesilmesiyle vücuttaki su tutumu azalır ve kişilerde hızlı kilo kaybı ile karşılaşılabilir. İlk aşama olan atak aşaması genellikle 2 ila 5 gün uzunluğundadır. 40 kilodan fazla zayıflamayı hedefleyen kişiler ilk aşamada 7 günden daha fazla kalabilir. Saf protein tüketiminin yanı sıra bu aşamada kişilerin günde en az 1.5 yemek kaşığı olacak şekilde yulaf kepeği yemeleri gerekir. Lif bakımından zengin olan yulaf kepeği ile tokluk süresinin uzaması ve kişilerin diyete daha rahat bir şekilde uyum sağlaması hedeflenir. Son olarak atak aşamasında kişinin her gün en az 1.5 litre su içmesi ve 20 dakika kadar egzersiz yapması da gerekir.
  • Seyir aşaması: Seyir aşamasında protein tüketimine ek olarak diyete 32 spesifik sebze eklenir. Bu adımda vücut ağırlığının kademeli olarak azaltılması hedeflenir. Tüketilebilen gıda listesinde yer alan 100 gıda maddesi seyir aşamasında yasaksız bir şekilde tüketilebilir. Saf protein günleri ile protein ve sebze günleri arasında sağlanan geçişler ile beslenme planı oluşturulur. Kişinin vermek istediği kiloya göre bu süreç uzatılabilir. Kaybetmek istenilen her kilo için 3 gün olacak şekilde seyir aşaması uygulanabilir. Sebze ve protein geçişlerinin yanı sıra günde 2 yemek kaşığı yulaf kepeği tüketilmesi ve her gün 30 ile 60 dakika arasında egzersiz yapılması gerekir. Seyir aşamasında; ıspanak, bamya, fasulye ve marul gibi nişasta içermeyen sebzeler sınırsız bir şekilde tüketilebilir.
  • Konsolidasyon aşaması: Konsolidasyon aşamasında ise kişilerin kaybettiği kiloları yeniden almaması hedeflenir. Bu aşamada kişiler bazı nişastalı yiyecekleri günlük beslenmelerine ekleyebilir. Sınırsız miktarda protein ve sebze tüketilebilir ve beslenmeye 2 dilim tam tahıllı ekmek ve bir parça meyve gibi karbonhidrat kaynakları eklenebilir. Bunların haricinde kişiler her hafta bir veya 2 porsiyon nişastalı yiyecek tüketebilir ve kutlama yemeği yiyebilirler. Dukan diyetinde kutlama yemeği kişinin istediği yemek olarak tanımlanır. Kişiler günde 25 dakika kadar egzersiz yapmalı, her haftanın aynı günü saf proteinden oluşan temel diyeti uygulamalıdır.
  • Stabilizasyon aşaması: Stabilizasyon aşaması diyet sürecinin uzun vadeli bakım kısmı olarak düşünülebilir. Bu süre içerisinde kilo alma veya kilo verme gibi bir hedef yoktur. Her hafta bir gün tamamen protein içeren bir beslenme planı uygulanmalı diğer günlerde ise basit kurallara uyularak istenilen yemeklerin tüketildiği bir beslenme şekli izlenmelidir. Stabilizasyon aşamasında kişilerin her gün 3 yemek kaşığı yulaf kepeği tüketmesi, günde 1.5 litre su içmeye devam etmesi ve her gün 20 dakikaya yakın egzersiz yapması önerilir. Haftanın bir günü saf protein günü olarak belirlenmeli ve düzenli olarak belirlenen gün içerisinde sadece protein tüketimine dikkat edilmelidir. Stabilizasyon aşaması kişinin yaşam tarzı haline dönüşebilir.

Dukan Diyeti Faydaları Nelerdir?

Dukan diyeti kapsamında yüksek protein içeriğine sahip bir beslenme planı uygulanır. Yapılan çalışmalar yüksek proteinli diyetlerin kilo kaybına yol açabileceğini gösterir. Ancak bu kilo kaybının sağlıklı bir kilo kaybı olduğuna yönelik kanıtlanmış bir bilgi yoktur. Yüksek proteinli diyetlerin aşağıdaki faydaları sağlaması ile kilo kaybı yaratacağı düşünülür;

  • Tokluk süresini uzatması,
  • Ghrelin olarak adlandırılan açlık hormonu seviyelerinde azalma sağlaması,
  • Kan şekeri dengesini iyileştirmesi,
  • Vücuttaki ödem tutumunu azaltması.

Dukan Diyeti Riskleri Nelerdir?

Dukan diyeti bilimsel olarak kanıtlanmış verilere dayanan bir beslenme şekli değildir. Bazı çalışmalar diyet şeklinin dengeli olmamasından kaynaklı olarak bazı risk faktörleri yaratabileceğini öne sürer. Uzun süreli uygulanması halinde yoğun protein tüketimi bazı metabolik hastalıkların gelişimini tetikleyebilir. Özellikle, böbrek hastalığı, karaciğer hastalığı, kemik erimesi ve kalp damar hastalığı gelişim riskini arttırabileceği düşünülmektedir.

Dukan Diyeti Listesi Kapsamında Tüketilebilecek Gıdalar Nelerdir?

Kişinin dukan diyeti uygulamaya başlaması halinde Dr. Dukan tarafından belirtilen 100 gıdanın tüketimine özen gösterilmelidir. Tüketilebilecek gıdalar kişinin diyetin hangi aşamasında olduğuna göre değişiklik gösterebilir. Atak ve seyir aşamasında günlük beslenmeye eklenebilecek gıdalardan bazıları aşağıdaki şekilde listelenebilir:

  • Dana bonfile,
  • Sığır filetosu,
  • Dana pirzolası,
  • Tavuk,
  • Tavuk karaciğer,
  • Alabalık,
  • Ton balığı,
  • Yağsız hindi,
  • Yayın balığı,
  • Tavuk karaciğeri,
  • Levrek,
  • Sardalya,
  • Dil balığı,
  • Surimi,
  • Yengeç,
  • Ahtapot,
  • İstiridye,
  • Tofu,
  • Yağsız süzme peynir,
  • Yağsız süt,
  • Tavuk veya bıldırcın yumurtası,
  • Enginar,
  • Kuşkonmaz,
  • Brokoli,
  • Lahana,
  • Kabak,
  • Ispanak,
  • Karnabahar,
  • Patlıcan,
  • Bamya,
  • Karalahana,
  • Domates,
  • Havuç,
  • Balkabağı,
  • Turp,
  • Brüksel lahanası,
  • Taze fasulye,
  • Soğan,
  • Pırasa,
  • Arpacık soğan,
  • Marul,
  • Roka,
  • Zeytinyağı.

j19JyrSD.jpg

Göz kararmasının pek çok çeşidi olabilir. Günlük hayatta sıkça karşılaşılan, kimi zaman baş dönmesiyle birlikte olan görmede azalma durumuna göz kararması denildiği gibi, göz çevresinde koyulaşmaya da göz kararması denilebilir. Her ikisinin oluşumunda da farklı nedenler olabilir. ‘’Ani göz kararması neden olur?’’ gibi konular hakkında daha fazla bilgi edinmek için yazıyı okumaya devam edebilirsiniz.

Ayağa Kalkınca Göz Kararması Neden Olur ve Belirtileri Nelerdir?

“Ayağa kalkınca aniden göz kararması neden olur?” sorusunun pek çok cevabı olabilir. Ancak bu durumun en temel sebebi, hızla kalkıldığında kan basıncında ani bir düşüş olmasıdır. Ayağa kalkmakla beraber yer çekimi bacaklardaki kanı aşağı doğru çeker ve kan basıncı da bu şekilde düşer. Kalp daha fazla kan pompalayabilmek için hızlanır ve kanın bacaklarda toplanmasını önlemek için de damarlar daralır. Bunun dışında bazı nedenlerden dolayı göz kararması gelişebilir.

  • Dehidrasyon (fazla sıvı kaybı),
  • Bazı kemoterapi ilaçları,
  • Kan damarlarını daraltan ilaçlar,
  • Sakinleştirici ilaçlar,
  • Kandaki sıvı miktarının az olması,
  • Alkol alımı,
  • Kalbin yeterince kan pompalayamaması,
  • Diyabet

Göz kararması genellikle hafif bir durumdur ancak daha ciddi durumlarda bayılmalara ve bilinç kayıplarına yol açabilir. Ayağa kalkınca gözün kararmasına ortostatik hipotansiyon ismi de verilir. Göz kararmasıyla birlikte, baş dönmesi, görmede bulanıklık, kalp atışında hızlanma, mide bulantısı, bayılacak gibi olma ve terleme belirtileri görülebilir. Ayrıca göğüs, boyun ve omuz ağrısı gibi nadir gözüken belirtiler de ortaya çıkabilir.

Sürekli Göz Kararması Neden Olur?

Sürekli göz kararması pek çok sebepten ortaya çıkabilir. Ancak kesin bir tanı için uzman doktorunuza başvurmanız sağlığınız için önemlidir.

  • Yüksek veya düşük kan basıncı,
  • Düşük şeker düzeyi: Vücuttaki şeker düzeyinde düşüş olduğunda, beyne yeterli oksijen gitmediği için göz kararmasına yol açabilir.
  • Göz tansiyonu: Göz içindeki basıncın artması gözde kararmaya ve görmede kayba neden olabilir.
  • Sinir sistemi sorunları: Beyni etkileyen hastalıklar özellikle kan akışını da etkiliyorsa gözlerde kararmaya yol açabilir.
  • Anemi: Vücutta kansızlık olması yeterli oksijen taşınmasını engelleyebilir ve bu şekilde göz kararmaları olabilir.

Bu tür hastalıklardan dolayı sürekli göz kararması yaşanabileceği gibi stres ve anksiyete durumlarında da gözde kararma yaşanabilir.

Ayağa Kalkınca Göz Kararması Nasıl Önlenir?

Göz kararmasını önlemek için kendiniz yapabileceğiniz yöntemlerden bazıları şunlar olabilir:

  • Kan basıncınız düşükse kompresyon çorapları giyebilirsiniz. Ancak bu çorapların yatarken çıkarılması gerektiğini unutmamalısınız.
  • Yeterli sıvı almak düşük tansiyonu önleyebilir. Uzun süre ayakta duruyorsanız durmadan önce su içmeye özen gösterebilirsiniz.
  • Alkol beyni etkilediği için göz kararmalarına neden olabilir. Bu yüzden alkolü daha az tüketebilir ya da bırakabilirsiniz.
  • Öğünlerinizi küçülterek, karbonhidratı azaltarak göz kararmasını önleyebilirsiniz.
  • Eğer yatıyorsanız önce yavaşça oturma pozisyonuna sonrasında da yine yavaşça ayağa kalkabilirsiniz.

Göz Kararması Teşhis ve Tedavisi Nasıl Olur?

Göz kararması için bir uzman doktora başvurduysanız otururken, uzanırken ve ayakta kan basıncınız kontrol edilebilir. Ayağa kalktıktan sonra 3 dakika içerisinde büyük tansiyonunuz 20 mm-Hg düşerse ya da küçük tansiyonunuz 10 mm-Hg düşerse bu durum ortostatik hipertansiyon olabilir (Örneğin, otururken ölçülen tansiyon 120-80 mm-Hg ise ayağa kalktıktan 3 dakika sonra 100-80 mm-Hg veya 120-60 mm-Hg olması). Bunun dışında kan testi isteyerek kan şekeri düzeyi ve kansızlık olup olmadığına bakabilir. Çünkü bu parametrelerin her ikisi de düşük tansiyona neden olabilir. EKG testi de yapılabilir. Bu testte kalbin elektriksel olarak aktivitesi ölçülür. EKG yapılarak kalp ritminde bir değişiklik olup olmadığı ve kalp kasına yeterince oksijen gidip gitmediği tespit edilebilir.

Ancak en iyi teşhis için uzman bir doktora başvurmalı ve fiziki bir muayene olmanız tavsiye edilir. Doktorunuz göz kararmasının nedenine göre bir tedavi yolu izleyebilir. Eğer bir ilaç göz kararmasına sebep oluyorsa, ilaç değişikliğine gidilebilir. Hafif durumlarda en basit ve etkili olabilecek tedavilerden biri, ayağa kalkarken baş dönmesi hissedildiğinde oturmak veya sırt üstü uzanmaktır. Bu durum basit yöntemlerle geçmezse ilaç kullanımı gerekebilir. Hangi ilacın kullanılacağı düşük tansiyonun türüne bağlıdır.

Göz Kararmasının Yan Etkileri Nelerdir?

Göz kararması basit bir sorun gibi görünse de hayati yan etkilere yol açabilir. Bu yüzden sürekli olan göz kararmasının nedenini araştırmak ve doktorunuza danışmak sağlığınızın devamlılığını sağlamada en iyi yoldur. Özellikle yaşlılarda göz kararması dengeyi kaybetme ve devamında düşmeyle sonuçlanabilir veya bayılmayla birlikte düşme yaşanabilir. Bu göz kararmasının en sık görülen yan etkilerindendir denebilir. Bir diğer durum ise, ayakta ve oturma pozisyonunda tansiyonda dalgalanmalar olduğunda, beyne giden kan akışında azalma olmasıdır. Bu felç riskini arttırabilir. Tansiyondaki farklılıklar göğüs ağrısı, kalp ritmi sorunları ya da kalp yetmezliği gibi kalp hastalıklarına yol açabilir.


 

Göz Kararması Hakkında Sıkça Sorulan Sorular


Göz kararmasının sıklıkla ilişkili olduğu bir sorun olan kardiyolojik bozukluklar, önemsiz sayılamaz ve hekim takibi yapılmalıdır. Bu doğrultuda hastalar da kendi uygulayabilecekleri yönergeleri, hekim tavsiyelerini araştırabilirler. Konuyla ilgili sıklıkla sorulan sorulardan bazıları aşağıdakiler olabilir.

Göz Kararmasında Risk Altındaki Kişiler Kimlerdir?

Bazı risk faktörleri göz kararması yaşama olasılığını arttırabilir. Bu risk faktörleri yaş, kullanılan ilaçlar, bazı hastalıklar, ısıya maruz kalma, yatak istirahati ve alkol şeklinde sıralanabilir. Özellikle 65 yaş ve üzeri kişilerde düşük tansiyonla birlikte göz kararması yaygındır. İdrar söktürücü, kalp damarlarını gevşetici ilaçlar göz kararmasını arttırabilir. Ayrıca riski arttırabilecek ilaçlar arasında Parkinson tedavisi ilaçları, bazı antidepresanlar, kas gevşeticiler de bulunur.

Kalp kapakçık sorunları, kalp krizi, kalp yetmezliği gibi rahatsızlıklar göz kararması riskini arttırabilir. Diyabet gibi sinir hasarına neden olabilen hastalıklar da buna dahildir. Sıcak bir ortamda bulunma sonucu terlemek, vücuttan su kaybına neden olabileceği için tansiyonu düşürebilir bu da göz kararmasını tetikleyebilir.

Bu risk faktörlerinin yanı sıra yakın zamanda doğum yapmak, yatak istirahatinde olmak, ağır yemekler ve alkol göz kararmasına neden olabilir. Özellikle yüksek karbonhidrat alımından sonra 1-2 saat içerisinde göz kararması yaşanabilir.

Baş Dönmesi Göz Kararması Neden Olur?

Göz kararmasının nedenlerinin yanı sıra baş dönmesi de yaşanıyorsa, iç kulak sorunlarınız olabilir. Ancak illa ki iç kulak sorunlarına gerek yoktur. Hiçbir neden olmadan gözünüz karardığında başınız da dönebilir.

Göz Kararması ve Kalp Çarpıntısı Neden Olur?

Göz kararması ve kalp çarpıntısı, düşük veya yüksek kan basıncı, kalpte ritim bozuklukları gibi nedenlerden dolayı ortaya çıkabilir. Ancak uzman doktorunuza başvurmadan bir tanı koyamayabilirsiniz.

Göz Çevresi Kararması Kalıcı mıdır?

Göz çevresindeki kararmalar kalıcı da olabilir geçici de olabilir. Bu durum sorunun kaynağına göre değişiklik gösterir.

Yüksek Tansiyona Bağlı Göz Kapağı Kararması Neden Olur?

Tansiyonun sürekli yüksek olmasına bağlı göz kapağındaki damarlarda değişiklik olailir. Buradaki kan damarları genişleyerek göz kapağının kararmasına yol açabilir.

Çocuğumun Gözlerinin Altında Neden Kararmalar Var?

Yetişkinlerde olduğu gibi çocuklarda hatta bebeklerde bile koyu halkalar olabilir. Gözlerin altındaki deri ne kadar ince ve hassas ise kan damarları o kadar fazla görünür. Çocuğunuzun göz altındaki kararmalar genetik, yorgunluk veya gözlerini ovuşturmasından kaynaklanabilir. Ancak en iyi teşhis için uzman doktorunuza danışmanız tavsiye edilir.


bCjmFoOD.jpg

Diyafram, solunum sistemi içerisinde yer alan önemli bir organdır. İnsan vücudunda, göğüs boşluğunu karın boşluğundan ayırır ve solunum sırasında akciğerlere hava çekilmesini kontrol eder. Küremsi bir yapısı bulunmaktadır. Kişi nefes aldığında diyafram kasılır ve akciğerlerin genişlemesine yardımcı olur. Ciğerlerin genişlemesi akciğerin havayı içeri rahatlıkla almasını sağlar. Nefes verdiğinde ise diyafram tekrar orijinal konumuna geri döner. İki yarısı olan diyafram, karın organlarına destek sağlamak ve solunum sırasında akciğer hacmini artırmak için önemli bir organdır. Kişiler vücudun doğal işleyişinde nefes alırken diyaframı kullanırlar, ancak doğru teknik ile diyafram nefesi almak bu kası daha etkili bir şekilde kullanmayı amaçlayan bir solunum tekniğidir. Diyafram nefesi almak için, kişiler rahat bir pozisyonda oturur veya uzanırlar. Nefes alma sırasında burun yoluyla derin bir nefes alarak diyaframı şişirir ve ardından ağız yoluyla yavaşça verirler. Bu teknik, göğüs kafesinin kullanıldığı nefes alma tekniği yerine yerine karın bölgesini genişleterek daha fazla oksijen alımını sağlayan bir yöntemi içerir. Diyafram nefesi alma, stresle başa çıkmak, gevşemek ve genel solunum sistemi sağlığını iyileştirmek için yaygın olarak kullanılır.

Diyafram Nedir? Ne İşe Yarar?

Diyafram kişinin nefes almasına ve nefes vermesine yardımcı olan bir kaslı organdır. Bu ince, kubbe şeklindeki kas, akciğerlerin ve kalbin altındaki bölgede bulunur. Sternuma (göğsünüzün ortasındaki bir kemik), göğüs kafesinin alt kısmına ve omurgaya bağlıdır. Solunum sırasında, diyafram kasları kasılıp genişleyerek, akciğerlere hava alınmasını ve ardından eski konumuna dönerek hava verilmesini sağlar. Kasılma anında, diyafram aşağı doğru hareket eder ve akciğerlerin genişleyip hava almasına olanak tanır. Bu kasılıp genişleme, vücudun oksijen alışverişi ve karbondioksit atılımını kontrol eden temel bir süreçtir. Diyaframın bu ritmik ve koordineli çalışması, sağlıklı solunum fonksiyonlarına katkıda bulunur ve vücudun ihtiyaç duyduğu oksijeni sağlamaya destek olur.

Diyafragmatik Solunum Nedir?

Diyafragmatik nefes tekniği, kişiler nefes alırken diyaframın doğru kullanılmasına yardımcı olan bir tekniktir. Bu teknik sayesinde kişiler diyaframı güçlendirir, nefes alma hızını yavaşlatarak nefes alma enerjisini ve oksijen ihtiyacını azaltır. Diyafram nefesi sırasında derin nefes almak için bilinçli olarak diyafram kullanılır. Normal nefes aldığında akciğerleri tam kapasiteyle kullanılamayabilir. Ancak diyafragmatik nefes, akciğerlerin tam kapasiteyle kullanılmasına ve akciğer verimliliğinin artmasına destek olabilir.

Diyafram Nefesi Nasıl Alınır?

Diyafram nefesi, solunum sisteminin daha etkili kullanılmasını amaçlayan bir solunum tekniğidir. Bu teknik, diyafram kasını aktif bir şekilde kullanarak daha derin ve rahat nefes almayı hedefler. Oturarak veya ayakta denenebilir. Diyafram nefesi teknikleri şu şekilde sıralanabilir.

  • Yatarak uygulanacak teknikte dizler bükülmüş ve baş desteklenmiş halde düz bir yüzeye sırt üstü yatılır. Bacakların desteklemek için dizlerin altına bir destekleyici yastık kullanılabilinir. Oturarak uygulanacak teknikte ise dizler bükülü, omuzlar, baş ve boynun rahat olacak şekilde bir sandalye veya koltuğa oturulur.
  • Bir el göğsün üst kısmına, diğeri göğüs kafesinin hemen altına karın bölgesine konulur. Bu, pozisyon nefes alınırken diyaframının hareket etme fonksiyonunu hissedilmesini sağlar.
  • Burundan yavaşça nefes alınır, böylece karnın dışarı doğru hareket ettiği ve elin yükselmesine neden olduğu görülür ve karın bölgesi şişilerek diyafram kası aktif hale getirilir. Nefes alırken, karın bölgesinin genişletmesine odaklanılır.
  • Nefesi tuttuktan sonra yavaşça ağızdan nefes verilir. Bu sırada karın bölgesindeki kaslar kontrollü bir şekilde gevşetilir.

Diyafram Nefesi Faydaları Nelerdir?

Diyafram nefesi, solunum sistemi daha etkili bir şekilde kullanılmasını sağlayan bir teknik olup özellikle doktor kontrolünde yapıldığında sağlık açısından faydalı olabilir. Kişilerin genel sağlık yapısı farklı olup kronik bir rahatsızlık veya solunum sistemi hastalıkları bulunanların doktor onayı ile bu tekniği kullanmaları gerekir. Diyafram nefesi almanın bazı faydaları şu şekilde sıralanabilir:

  • Diyaframı Güçlendirme: Diyafram, diyafram kaslarını güçlendirerek solunum kapasitesini artırabilir ve daha etkili bir solunum sağlayabilir. Güçlü diyafram kasları, solunum sırasında daha fazla hava çekmenize ve karbondioksiti daha etkili bir şekilde atmanıza yardımcı olabilir.
  • Rahatlama ve Stresi Azaltma: Diyafram nefesi, stresle başa çıkma konusunda etkili bir uygulama olabilir. Derin nefes alarak diyaframı kullanmak, vücuttaki stres hormonlarını azaltabilir ve sakinleşmeye yardımcı olabilir. Bu teknik, gerginlik hissini azaltarak zihinsel ve duygusal rahatlamaya katkıda bulunabilir.
  • Solunum Kapasitesini Artırma: Diyafram kaslarını güçlendirmek, akciğerlere daha fazla hava çekme kapasitesini artırabilir. Derin nefes alarak solunum yapmak, akciğerlere daha çok oksijen girmesine ve vücudun daha etkili bir şekilde oksijen kullanmasına yardımcı olabilir. Bu durum, genel solunum performansını artırarak enerji seviyelerini yükseltebilir.
  • Kan Dolaşımı İyileştirme: Diyafram nefesi kullanılması, kalp atış hızını düzenleyebilir ve kan basıncını kontrol altında tutabilir. Ayrıca, kanın daha fazla oksijenle dolmasına neden olarak vücuttaki hücrelere daha iyi bir oksijenasyon sağlayabilir.
  • Ses Kontrolü: Diyafram nefesi, ses kontrolü üzerinde olumlu bir etki sağlayarak sesin güçlenmesine ve daha iyi bir tonlama sağlamasına yardımcı olabilir. Derin nefes alarak diyafram kaslarını kullanmak, ses tellerinin daha iyi bir şekilde çalışmasına katkıda bulunabilir.

Diyafram Ağrısı Nedir?

Diyafram veya torasik diyafram, göğsü karından ayıran kubbe şeklinde bir kas tabakasıdır. Vücudun nefes alırken kullandığı birincil kastır. Diyafram ağrısı, çoğunlukla bu büyük kas tabakasının kasılması, tahriş olması veya gerilmesi sonucu ortaya çıkan bir durumdur. Bu ağrı genellikle göğüs bölgesinde hissedilir ve solunum, öksürme, hapşırma veya aşırı yemek yeme gibi aktiviteler sırasında artabilir. Diyafram ağrısının yaygın nedenleri arasında fıtık, şiddetli egzersiz, stres, sindirim sorunları, gaz birikimi, travma veya ani hareketler bulunabilir. Genellikle kısa süreli ve hafif olsa da bazı durumlarda ciddi sağlık sorunlarının belirtisi olabilir. Diyafram ağrısında doktor kontrolü önemlidir.

Diyafram Ağrısı Neden Olur?

Diyafram ağrısı çeşitli faktörlere bağlı olarak ortaya çıkabilir. Diyafram ağrısına neden olan bazı fiziksel durum ve hastalıklar şunlardır:

  • Aşırı Yorucu Egzersiz ve Fiziksel
  • Gebelik
  • Hiatal Herni(Mide Fıtığı)
  • Diyafram Spazmı
  • Diyafram Yaralanmaları
  • Diyafram Tümörleri
  • Diyafram Paralizi
  • Diyafram Felci

Diyafram Hastalıklarının Tedavisi Nedir?

Diyafram hastalıklarının tedavisi, kişinin genel sağlığına ve hastalığın tipine bağlı olarak değişebilir. Yaygın olarak kullanılan yöntemler şunlardır:

  • İlaç Tedavisi
  • Diyafram Kaslarının Güçlendirilmesi İçin Fizik Tedavi Programları
  • Cerrahi Müdahale
  • Stres Yönetimi ve Diyet Değişiklikleri
  • Nefes Egzersizleri

Herhangi bir diyafram hastalığı belirtisi fark edildiğinde, doktor ile görüşmek önemlidir. Doğru teşhis ve tedavi, hastalığın ciddiyetine bağlı olarak belirtileri hafifletmek veya ortadan kaldırmak için kritiktir.


Sık Sorulan Sorular


Diyafram kişinin sağlıklı nefes alıp vermesinde ciddi görevleri olan önemli bir organdır. Kişiler diyafram nefesi tekniği ile genel sağlıklarına ve ruhsal durumlarına birçok fayda sağlayabilirler. Diyafram rahatsızlandığı zaman şiddetli ağrılara neden olabilir.

Diyafram Hastalıklarına Hangi Bölüm Bakar?

Diyafram hastalıkları genellikle göğüs hastalıkları uzmanları tarafından incelenir. Bu uzmanlar diyaframla ilgili sorunları değerlendirir ve uygun tedaviyi önerirler.

Diyafram Hastalıkları Tekrarlar mı?

Diyafram hastalıkları tekrarlayabilir, ancak bu durum hastalığın tipine ve nedenine bağlı olarak değişebilir. Tedavi edilebilen durumların tekrar etme olasılığı düşüktür. Ancak kronik rahatsızlıklar veya altta yatan nedenler devam ederse tekrarlayabilir. Düzenli kontroller, sağlıklı yaşam tarzı seçimleri ve tedavi planına bağlı kalmak, tekrarlayan diyafram problemlerini azaltmada yardımcı olabilir.

Diyafram nefesi kişilerin günlük yaşamında hem genel sağlığa hem de stres yönetimine yaralı olabilen önemli bir nefes tekniğidir. Diyafram rahatsızlığı altta yatan nedene bağlı olarak kişilerin günlük yaşamında zorluklar çıkarabilen bir durum olup erken teşhis ve tedavi ciddi komplikasyonların oluşmaması için önemlidir. Diyafram rahatsızlığı belirtileri bulunan kişiler hastanelerin göğüs hastalıkları polikliniğinden randevu alarak tedaviye başlayabilirler.


vIosLmCt.jpg

İl değiştirirken, yeni bir iş ortamına başlarken veya hayatın içerisinde çeşitli sınavlardan geçerken bireylerin kendisini bir miktar endişeli hissetmesi gayet doğal bir durumdur. Bu tarz bir endişe hali her ne kadar rahatsız edici olsa da aynı zamanda kişiyi yapılacak işe dair motive de edebilir. Bu tarz olaylara bağlı gelişen kaygı hissi gelip geçici özellik gösterirken kişinin yaşam kalitesini de etkilemez. Kaygı bozukluğu gelişmesi halinde ise meydana gelen endişe hissi süreklilik arz eder ve zaman içerisinde oldukça yoğun ve kişiyi tüketici bir boyuta varabilir. En sık karşılaşılan psikiyatrik durumlar arasında yer alan kaygı bozukluğu hakkında merak ettiğiniz diğer konular için yazının devamını takip edebilirsiniz.

Kaygı Bozukluğu Nedir?

Kaygı bozuklukları, kendiliğinden gerilemeyen hatta zaman içerisinde giderek kötüleşen kaygı hissi ile karakterize bir grup ruh sağlığı problemidir. Toplumun yaklaşık olarak ⅕’ini etkilediği öne sürülen bu duruma özellikle kadınlarda daha sık karşılaşılır.

Kaygı Bozukluğu Tipleri Nelerdir?

Kaygı bozukluğunun birçok tipi mevcuttur. Bu tiplerin hepsi gelişen yoğun endişe hissi ile karakterize olmakla birlikte birtakım kendilerine has özelliklere de sahiptirler.

Agorafobi

Agorafobi, genel olarak kişinin kalabalık ortamlar veya meydanlarda mantık dışı ve aşırı derecede korku hissine sahip olması durumunu tanımlar. Bu nedenle bireylerin genellikle topluluğa ve açık alanlara gitmekten kaçındıkları görülür. Kaçınma davranışı ile kişiler araç kullanmaktan, marketlerden alışveriş yapmaktan, uçak yolculuğundan ve hatta ileri olgularda evlerinden ayrılmaktan bile kendilerini sakınabilirler.

Jeneralize Kaygı Bozukluğu

Jeneralize kaygı bozukluğu, çeşitli aktivite ve olaylara karşı kişide aşırı derece endişe gelişimi olmasıdır. Endişenin derecesi kontrol edilebilir düzeyin çok üzerinde olup endişe kaynağı ise sürekli olarak değişici bir özellik gösterir. Bu bireylerde dış ortamda herhangi bir spesifik kaygı kaynağı olmaması nedeniyle kişiler günlük yaşam ile ilişkili haber, ilişki ya da olası etkinlikler ile ilgili herhangi bir duruma karşı kaygı duyabilirler.

Panik Bozukluk

Panik bozukluk, bireyin habersiz şekilde gelen veya çok az bir öncül uyarı belirtisine sahip yoğun ve tekrarlayan panik atak yaşadığı bir ruh sağlığı problemidir. Panik atak sırasında kalp atışlarında hızlanma, solunumda hızlanma ve aşırı bir korku hissi gelişimi gibi hem fiziksel hem de duygusal belirtiler ortaya çıkabilir.

Bu tiplere ek olarak seçici mutizm, sosyal anksiyete bozukluğu ve spesifik fobiler de kaygı bozukluğu tipleri içerisinde değerlendirilen diğer problemler arasında yer alırlar.

Kaygı Bozukluğu Belirtileri Nelerdir?

Kaygı bozukluğunda ortaya çıkan endişe hissi bireyin içerisinde bulunduğu durum ve bu durumu algılayış biçimine göre değişkenlik gösterebilir. Karında kelebek uçuşmasından kalp çarpıntısına kadar değişik şekillerde ortaya çıkabilen kaygı belirtileri bazı bireylerde ise panik atak şeklinde oluşur. Kaygı bozukluğu ile oluşabilecek şikayetlerden bazıları şu şekilde ifade edilebilir:

  • Kontrol edilmesi güç kaygı oluşturan düşünce ve inanışların gelişmesi
  • Huzursuzluk
  • Konsantrasyon güçlüğü
  • Uyku problemleri
  • Halsizlik
  • Nedeni bulunamayan vücut ağrısı

Kaygı Bozukluğu Neden Olur?

Kaygı bozukluğunun ortaya çıkmasında etkili olan neden şu an için tam olarak ortaya konulamamış olsa da genetik, çevresel faktörler, stres maruziyet, beyinde meydana gelen değişiklikler ve travma gibi durumlar kaygı bozukluğunu etkileyebilecek durumlar arasında yer alırlar. Yapılan araştırmalar tek bir faktörden ziyade çeşitli faktörlerin bir araya gelmesi sonucu kaygı bozukluğu ortaya çıkabileceğine işaret eder. Bu durumun gelişiminde rol oynayabilecek faktörlerden bazıları şu şekilde özetlenebilir:

  • Beyin Kimyası: Ciddi düzeyde veya uzun bir süre boyunca strese maruz kalınması beyin içerisindeki kimyasal dengenin bozulmasına katkı sağlayabilir. Kimyasal değişiklikler ise zaman içerisinde kaygı bozukluğu ortaya çıkmasına zemin hazırlar.
  • Kişisel Deneyimler: Stresli veya travmatik deneyimler yaşanması kaygı hissinin derinleşmesine neden olabilir.
  • Aile Öyküsü: Yakın aile bireylerinde kaygı bozukluğuna dair belirti ve bulgular olması kişinin kendisinde de benzer problemlerin ortaya çıkmasına karşı yatkınlık bulunduğuna işaret eder.
  • Genetik Faktörler: Bazı gen bölgeleri bireylerde kaygı bozukluğu gelişimine dair risk artışı ile ilişkili olabilir ancak bu konudaki çalışmaların henüz başlangıç aşamasında olduğu unutulmamalıdır.
  • Sağlık Sorunları: Kronik ağrı sendromu, kalp rahatsızlıkları, şeker hastalığı, tiroid problemleri, solunum sistemi ile ilgili sorunlar ve madde kullanımı gibi durumlar kaygı hissinin gelişmesi ile ilişkili kabul edilen sağlık sorunları arasındadır.
  • Kişisel Özellikler: İçe dönük veya nevrotik özellikteki kişilik yapısına sahip bireylerin genel olarak daha yoğun bir endişe hissi deneyimleyebilecekleri öngörülür.

Kaygı Bozukluğu Nasıl Anlaşılır?

Kaygı bozukluğu, psikiyatri uzman hekimlerine başvuru sonrasında çeşitli değerlendirmeler sonucunda tanısı konulabilen bir rahatsızlıktır. Bu kapsamda düşünceleriniz ve davranışlarınız değerlendirilirken kaygı nedeninin ortaya net olarak konması veya eşlik eden problemler varsa onların tespit edilmesi amaçlanır. Kişide mevcut olan belirtiler güncel psikiyatri kılavuzları ile değerlendirilir ve kriterlere uygunluk göz önünde bulundurularak kişiye kaygı bozukluğu tanısı konulabilir.

Kaygı Bozukluğu Tedavisi Nasıldır?

Kaygı bozukluğu tedavisi psikoterapi, davranış terapisi ve çeşitli ilaçların reçetelendirilmesine başvurularak gerçekleştirilebilir. Bilişsel davranışsal terapi bu kapsamda en sık uygulanan psikoterapi türüdür. BDT uygulanan bireylerde amaç kişinin yaşamını sekteye uğratan zararlı düşüncelerin tespit edilmesi ve bu düşünce kalıplarının değiştirilmesi hedeflenir.

Psikoterapi tekniklerine ek olarak kişinin kaygı durumunun kontrolünde destek amaçlı kullanılabilecek çeşitli ilaçlar da mevcuttur. Benzodiazepin ve antidepresan ilaç grupları bu kapsamda en sık başvurulan farmakolojik ajanlar arasındadır.


Kaygı Bozukluğu Sıkça Sorulan Sorular


Anksiyete Belirtileri ve Tedavisi Nasıldır?

Anksiyete belirtileri oldukça çeşitli şikayetler olup kişiden kişiye değişiklik gösterebilirler. Uyku problemleri, sersemlik, ağız kuruluğu, panik hali, kaslarda gerginlik, bulantı ve kusma gibi değişebilen şikayetlere aynı zamanda çarpıntı, nefes darlığı gibi yoğun fiziksel belirtiler de eşlik edebilir. Anksiyete tedavisi temel olarak düzenli şekilde gerçekleştirilen psikoterapi seansları ile mümkündür. Psikoterapiye ek olarak gerekli bireylerde çeşitli ilaçların kullanımına da başvurulabilir.

Kaygıya İyi Gelen Şeyler Nelerdir?

Kaygı problemi olan bireylerin hekimlerinin bilgisi ve önerisi dahilinde yapabileceği çeşitli uygulamalar hissettikleri endişe hissinin kontrolünde katkı sağlayabilir:

  • Fiziksel aktif olmak
  • Alkol kullanımından kaçınmak
  • Tütün kullanımını sonlandırmak
  • Kafein tüketimini sınırlandırmak
  • İyi bir gece uykusuna öncelik vermek
  • Yoga ve meditasyon gibi stres kontrolüne yardımcı olan aktivitelere yönelmek
  • Dengeli ve sağlıklı beslenmek
  • Nefes egzersizleri yapmak

Anksiyete Vücudu Nasıl Etkiler?

Kronik anksiyete, vücudun tamamını etkileyebilen bir durumdur. Uzun süreli olarak kontrol altına alınmamış kaygı bozukluğu olgularında çarpıntı, karın ağrısı, hazımsızlık, göğüs ağrısı, halsizlik, uykusuzluk, baş ağrısı gibi çeşitli problemler kendisini gösterebilir.

Kaygı, tek başına bir sağlık problemi olarak değerlendirilmemelidir. Kaygı hissinin oluşması kişinin korku etkenleri ile başbaşa kaldığında içgüdüsel olarak meydana gelir. Kaygı bozukluğu ise korku etkeni faktöre göre çok yoğun bir endişe hissinin tetiklenmesidir. Bu durum psikoterapi ve/veya ilaç tedavisi ile kontrol altına alınabilir. Birçok farklı şekilde kendisini gösterebilen kaygı bozukluğuna dair belirti ve bulguları gözlemlemeniz halinde sağlık kuruluşlarına başvurarak destek almanız önerilir.


HG Holding © 2025